Sene 2009 aylardan Temmuz: 28 Gün süren
Hindistan yolculuğu günlüğümden...
Mumbai, Udaipur, Jodhpur, Jaiselmer, Pushkar,
Jaipur, Ajmer, Agra,Varanasi, Haridvar,
Rishikesh, Amritsar, Chandigarh, Delhi
01.07.2009
Veee Hindistan’dayız…
Burayı anlatmak biraz
zor, daha doğrusu hissettiklerimi kelimelere dökmek zor. 30.06.2009’da Sabiha Gökçen
havaalanından bindiğimiz İstanbul-Sharjah uçağımız ile sağ salim Sharjah'a geldik. Burada 2 saat bekledikten sonra Sharjah-Mumbai uçağımıza
bindik ve gece sabaha karşı 04:00 gibi Mumbai’deydik.
Meyve satan sokak satıcısı
Sonra Red Army Salvation
hostelimize geldik. Gerçi gelene kadar yolda çok garip şeyler hissettim. Yolda
ilk gördüklerim inanılmazdı. Çöplerin kenarlarında insanlar çoluk çocuk
yatıyorlardı. Gerçi bunları okumuştum ve gidenlerden dinlemiştim,
hazırlıklıydım yani ama gözle görmeden inanmıyor insan.
Şehrin içinde çamaşır yıkanılan yerler
Şehrin içinde çamaşır yıkanılan yerler
Hostele eşyalarımızı bıraktıktan sonra kendimizi yollara vurduk. Lonely planet kutsal kitabımızda Mumbai için önerilen “walking turu” yaptık. Sonra öğlen pazar kurulu bir yer bulduk ve oralarda dolaştık.
Jain Temple
House of Gandhi
TR’den çok uzaklarda
oturmuş bunları yazıyorum. Buraya gezgin gibi gelmeyi kendimiz istedik ve
geldik ve 1 aya yakın sürede buradayız. İnsanlar cesaret işi falan derken hadi
canım ne var ki falan diyordum ama buraya gelince ne kadar farklı bir kültür
olduğunu daha iyi anladım. Bizim gibi hijyen kokulu, temizlik hastası annelere
sahip insanlar için çok farklı hakikaten. Neyse temizlik
de göreceli bir kavram.
Yarın Udaipur’da
olacağız, 18 saat sürecek yataklı bir otobüsten bilet aldık.
04.07.2009
Mumbai’den Udaipur’a
geçtik ve sabah 8 gibi vardık. Otobüsten iner inmez “Goodmorning Turkish
madame” diye karşılandık. Bunu söyleyen Usman’dı. Usmanı
hatırlayınca yüzüme kocam bir gülümseme geliyor. Usman bizi karşılayan
Ricksawcıydı (Motosiklet-taksi arası bir ulaşım aracı). Mumbai’de kaldığımız
hostel olan Red Army Salvation hostel’de görevli Kisho vardı. Udaipur’a
gideceğimizi söyleyince “benim bir arkadaşımın hosteli var arıyım onu orada
kalın, sabah sizi karşılar” dedi. Biz de adresi falan yazmıştık karşılamasalar da
gider buluruz demiştik ama Mewar Inn hostelinin sahibi Mahindra, Kisho ile
konuştuktan sonra Usman’ı yollamış bizi alması için.
Yol kenarındaki Yaban domuzları
Usmanın teli: 91-982 933 7087
mewarinn@hotmail.com
Mahindra'nın teli: 0294 241 1590
Şimdi Jodhpurdayız.
Öğlen geldik. Çantalarımızı tren garının emanet kısmına bıraktıktan sonra Rickshava
atlayıp saat kulesinin oraya geldik. Burada tezgah açan kadınlar bilezik takı
falan satıyorlar. Aman ne renk cümbüşü ki sormayın. Burada kalmayacağız.
Jodpur’u gezdikten sonra tren ile Jaiselmer’a geçeceğiz. Trene binmek için gara
geri geldik ve sırt çantalarımızı emanet kısmından alırken bir fare ile göz
göze geldim, bu kadar büyük ve yakından bir fare görmek inanılmaz bir andı.
Sonra bekleme yerine geçtik. Jodhpur garın da yerlerde yatan insanlar,
kertenkeleler, fareler ne ararsan vardı.
Sonunda tren geldi ve
Ürdünlü olduğunu söyleyen bir güvenlik görevlisi bize yardımcı oldu ve
peronumuzu bulduk.
Hindistan’daki
trenlerde gezginleri genellikle aynı bölüme ya da aile yanına denk getiriyorlar.
Bizim bölümde 2 Çinli 2 de Fransız vardı. Tam yerleşiyorduk ki Çinli çocuğun
sesli tepkisi ile irkildim. “look look” diyordu ben anlamadım ne olduğunu
dışarıyı gösteriyordu. Bir baktım ki rayların arasında kedi kadar fareler cirit
atıyorlar. Ben emanet bölümüne bıraktığımız eşyalarımızı alırken bir farecik! ile göz göze
geldiğim için şok olmadım, Çinli çocuk ilk defa görüyordu herhalde...
Gece bir ara bir
kalktım ki yüzüm gözüm kıpkırmızı kremit rengi bir toza bürünmüş. Karşımda
yatan kişiye baktım o da aynı şekilde. Önce bir panik oldum sonra camların açık olduğu, tepemde pervanenin olduğunu görünce dışardaki tüm
toz içeri girmiş ve en üstte yatanların her yerine bulaşmıştı. Bir tane şal
buldum çantamdan kafamı gözümü sarıp uyumaya devam ettim. Yapacak başka bir şey
yoktu. Here is İndia!8 Temmuz 2009
Sabah 6 civarı Jaiselmer’e
vardık. Elinde “VELİZ” yazan bir kâğıt ile garın çıkışında bizi bir çocuk
bekliyordu. Udaipur’daki Mahindra kardeşi Pashan’ı aramış ve bizim geleceğimizi
söylemiş ve hostelde yer ayırtmış. Ne iyi insanlara denk geldik arkadaş bu
Hindistan’da umarım gezinin sonuna kadar bu şekilde şansımız yaver gider.
Pashan ve bizi karşılayan çocuk ile Himalayan Guest house’a ulaştık. Pashan da
bir çene var sormayın gitsin. Biz çöl turu istediğimizi söyledik bize bir plan
yaptı. Ayrıca Jaiselmer’den Pushkar’a gitmek için otobüs bileti
ayarlayacağını da söyledi. Bundan iyisi Şam’da kayısı!
Üç Maymun
Sonra saat 2 de bize hazır olmamızı bizi bir jipin alıp çöle götüreceğini söyledi. Biz de odaya çıkıp çöle gitmek için hazırlandık. Küçük çantalarımızı yanımıza aldık. Neticede 2 gün 2 gece çöldeydik!
Çöle götürmek için jip
bizi aldığında ben zannediyordum ki: jiple gezeceğiz çölde sonra arada develere
falan bineceğiz sonra tekrar jiple devam edeceğiz falan…Hiç öyle olmadı !Üç Maymun
Sonra saat 2 de bize hazır olmamızı bizi bir jipin alıp çöle götüreceğini söyledi. Biz de odaya çıkıp çöle gitmek için hazırlandık. Küçük çantalarımızı yanımıza aldık. Neticede 2 gün 2 gece çöldeydik!
Jip bizi çöle bıraktı
ve gitti.
Çölün girişi
1 ağacın altında 3 deve
ve 1 koyunla bizi bir çöl adamı bekliyordu. Jipteki çocuk çöl adamına 1 poşet
sebze ve 3 bidon su bıraktı ve gitti. İşte o zaman çöl tecrübemizin gerçek bir
macera olacağını anladım. Develere binip çöle dalmadan önce çöl adamı Raman
bize yemek pişirdi. Sonra yemek kaplarını toprakla nasıl temizleneceğini
gösterdi bize. Baharatlı bir yemekti ve açtığı baharat paketlerinin ucunu
yaktığı ateşe değdirip yapıştırarak kapattı, doğada yaşam
detayları bunlar...Sonra eşyalarımızı topladık ve develere
yükledik artık çölün ortasına gitmeye hazırdık.
Neyse o sıcakta bindik deveye ve başladık gitmeye sonra bir çöl köyüne rastladık, orada develere su içirdik, mola verdik ve köyün çocuklarının fotolarını çektik.
Sonra gece
konaklayacağımız yere geldik, yer derken kapalı bir yerden bahsetmiyorum baya
çölün ortasıydı. Her taraf kum, gelirken uğradığımız köy ise uzağımızda. Develeri
bağladık ve Raman ile birlikte eşyalarımızı indirdik. Biraz etrafı gezip, kumlarda
yuvarlandıktan sonra güneş batarken Raman’ın yanına geldik ve yemek hazırladık.
Yemekten sonra kaplarımızı kumla temizledik ve çölün sessizliğini dinlemeye
başladık. Gerçekten o an muhteşemdi. Sadece rüzgârın sesi…
Hayatımda
unutamayacağım anlardan biriydi. Gökyüzüne bakıyorsun her yer yıldız, etrafta
kimsecikler yok. Tabi o gece nasıl uyuduk bilemiyorum, açık havada, yıldızlar
gökyüzünde muhteşem ama yine de açık havada uyumak ve çölde olduğunu bilmek
enteresan bir duygu..
Ama bu sefer güneşten
ölecektik çünkü tek ağaç yoktu etrafta. Neyse ki uzakta sadece 2 ağacı olan bir çöl köyü gördük. Ağaçların altına kendimizi attık ve biraz dinlendik. Raman da
bize yemek hazırlamış o sırada. Yedik ve toparlanıp bir süre daha yol gittikten
sonra yola vardık. Gelirken jip bizi bu noktada bırakmıştı ve yine buradan
alacaktı. Bir süre bekledikten sonra çöl maceramız da sona ermiş oldu. Çöl
deneyimimiz hem güzel hem yorucu hem de ilginçti. Çölde yıldızların altında
sadece rüzgarın sesi ile uyurken ne hissettiğimi gerçekten kelimelere dökemem
ama herkesin yaşaması gereken bir deneyim! Sonra jiple
hostele döndük ve eşyalarımızı toplayıp Pushkar’a giden otobüsümüzü bulmaya
gittik.
Pushkar old city
Gece 3 te Puskar’daydık. Jaiselmer’deki hostel bize kalacak yer ayarladı. Biz de gece otobüsten inip direk hostele gittik. Akşam gider gitmez uyuduk ve sabah kahvaltı yapıp sokağa attık kendimizi.
Pushkar old city
Gece 3 te Puskar’daydık. Jaiselmer’deki hostel bize kalacak yer ayarladı. Biz de gece otobüsten inip direk hostele gittik. Akşam gider gitmez uyuduk ve sabah kahvaltı yapıp sokağa attık kendimizi.
Pushkar küçük bir şehir.
Göl kenarına kurulmuş yüzlerce tapınak var. Tam sokağa çıktık bir de ne görelim
kocaman bir kalabalık üzerimize geliyor müzik eşliğinde. Ellerinde gül
yaprakları olan kişiler her yere gül saçarak ilerliyor. Biz de kendimizi
aralarına attık ve eğlenceye katıldık.
Acayip eğlendik, arkadaşımla birbirimizi bulmamız güçleşti ve dans ederek nehir kenarına kadar geldik. Bu arada arkadaşıma inek çarptı! kalabalıktan korkan bir inek koşmaya başlayınca kalabalığa daldı ve arkadaşıma çarptı ama bir problem yok! Başka bir şehirdeyken araba çarpar burada inek. Here is İndia!
Gölün kenarında yıkanan
rengarenk giysiler içinde kadınlar vardı. Brahma, vişnu ve şiva için dua ettik.
Genç bir çocuk bize de dua ettirdi tütsüledi bizi. Sonra
da para istedi. Koluma da kırmızı bir dilek ipi
bağladı.Acayip eğlendik, arkadaşımla birbirimizi bulmamız güçleşti ve dans ederek nehir kenarına kadar geldik. Bu arada arkadaşıma inek çarptı! kalabalıktan korkan bir inek koşmaya başlayınca kalabalığa daldı ve arkadaşıma çarptı ama bir problem yok! Başka bir şehirdeyken araba çarpar burada inek. Here is İndia!
Ertesi gün Ajmere
gittik. Ajmer Müslümanların yaşadığı türbelerin olduğu bir şehir fakat çok
kalabalıktı. Yakın olduğu için Ajmerde biraz gezindikten sonra hemen döndük Pushkara.
Dönüşte Rikşaw ile döndük. Rikşawcı dönüş yolunun üzerinde bir bakkaldan bir
paket bisküvi aldı biz de öğle yemeği için aldı zannettik. Fakat adam yolun
karşısına geçti, bisküvileri maymunlara dağıttı ve önlerinde eğilip dua etti.
Her canlının yaşama hakkına saygı duymamız gerektiğini bize bir kere daha hatırlatmış oldu.
13.07.2009
Puskar’dan sonra Jaipur’a
geçtik. Jaipur “pink city (pembe şehir)” diye bilinen, taşları ile ünlü, kalabalık
ve trafiğin yoğun olduğu bir şehir. Kaldığımız otel biraz lükstü ama kalacak
çok fazla seçenek yoktu. Hindistan ortalamasına göre biraz fazla para ödedik.
Jaipur’dan taşlı kolyeler falan aldık.
Hava Mahal
Jantar mantar isimli astronomik ölçümlerin
yapıldığı yapıtların olduğu açık hava müzesine gittik. Jaipur’da çarşı pazar
gezdikten sonra tren istasyonuna gittik ve Agra’ya gitmek için bilet aldık.
Jantar Mantar
Agra’ya giderken
planımız şuydu: Agra’da Tac mahal dışında gezecek çok yer olmadığı için sabah
varıp, sırt çantalarımızı tren istasyonundaki emanet bölümüne bırakıp “Tac Mahal”i
ve Agra’yı gezip sonra akşamda Varanasi’ye giden trene binmekti. Fakat hesaba
katmadığımız bir şey vardı. Agra’ya vardığımız gün Cuma idi ve Tac mahal
kapalıydı!
Biz yine de Tac Mahal’in
kapısına gidip şansımızı denemek istedik ve çantaları fareli emanet odasına
bırakıp Tac Mahal’in yolunu tuttuk. Görevlilere yalvarıp yakardık ama durum
değişmedi. Varanasiye gidiş tren biletimizi de almıştık. Tac Mahal’e
giremeyeceğimizi anladıktan sonra önce tren istasyonuna gittik biletleri
değiştirdik sonra da çantaları alıp kalacak yer aradık. Ertesi gün sabah 6’da Tac
mahal’e gittik. Tac mahal’e giriş ücreti Hindistan’da ödediğimiz en yüksek
paralardan biriydi: kişi başı 750 rupi yani 25 TL ödedik. Eee gezilecek yer Tac
mahal olunca değer tabi...Hindistana gitme sebebi: Tac Mahal
Tac mahal ince ince işlemeleri sade ferah alanları ile güzel bir yapıt. Fakat güney İspanya'daki Endülüs yapılarından Elhamra sarayından daha çok etkilenmiştim. Tac mahali gezdikten sonra Agra ford’a yani Agra kalesine gittik. Burada zaman geçirdikten sonra eşyalarımızı hostelden alıp Varanasi trenimize binmek için istasyona gittik.
Sabah 7-8 gibi varması
gereken trenimiz 12:15 te vardı Varanasiye. Bir hostel bulup yerleştik. Bu
şehre geldiğimde çok heyecanlıydım. Çünkü Varanasi’ye dair okuduğum her şey çok
güzeldi. Ganj nehri, tekne turu, ölü yakılan ghatlar…
Gerçekten buraya dair
anlatılanlar doğruymuş. Dün hostelde karşılaştığımız bir çocuk bize rehberlik
etti ve ghatları gezdirdi. Ghat denilen yerler nehre doğru inen ölü yakılan, puja
yapılan, çamaşır yıkanılan merdivenli yerler. Ghatlara vardığımızda bir ölü
yakılıyordu ve töreni izleme şansı bulduk. Sonra ganj nehri kenarında takılarak
akşamları yapılan puja törenini bekledik.
Bu arada Varanasi’de
turuncu giymiş yüzlerce insanın Ganj’da nehirde yıkandığını gördük. Birilerine
sorduk nedir ne değildir diye. 1 ay boyunca sürecek olan bir festival olduğunu
ve insanların turuncu giyerek bulundukları yerlerden yürüyerek en yakın Ganj’ın
geçtiği şehre gidip yıkanacağı bir festivalmiş. Benim kafamdaki Hindistan
portresine uyan şehir kesinlikle Varanasi!
Sabah 4.30 da kalktık
ve Ganj’a gittik ve sabah 5 gibi tekne turu yaptık, kendimizi Ganjın sularına
attık. Manzara muhteşemdi! Ghatlarda yıkanan bir sürü insan vardı
sabahın körü olmasına rağmen. Yeni günü kutlayan ve dua eden bir sürü insan. Turuncu
giyenlerde sabah erkenden kalkıp Ganja yıkanmaya arınamaya gelmişler. Çok güzel
bir tekne turuydu. Kendimi çok iyi hissettiğim anlardan biriydi.
Sadhu
Bu arada bugün Hindistan’da
13. günümüz ve biz 13 gündür hiç et yemedik (ayrıca kahve içmedik)!
Burada vejetaryan bir
yaşam sürmenin nasıl olduğunu anlamaya çalışıyoruz.
Gezimizin başından bugüne kadar
gezdiğimiz şehirleri kısaca şöyle özetleyelim:
Mumbai, Udaipur,
Jodhpur, Jaiselmer, Pushkar, Jaipur, Ajmer, Agra,Varanasi.
Gideceğimiz şehirler: Haridvar,
Rishikesh, Amritsar, Delhi.Dharamsalayı plandan çıkardık çünkü yetişmeyecek.
16.07.2009
Şimdi Rishikesh’deyiz.
Varanasi’den Rishikeş’e en yakın şehir olan Haridvar’a trenle geçtik. Tren bileti alırken görevliler sarı bir kağıt verdiler. Üzerinde gezginler için dikkat edilmesi gereken kurallar yazılıydı. Eşyalarınızı kimseye teslim etmeyin, kimse yiyecek içecek verirse almayın gibi…Tabi bizim pek dinlediğimiz söylenemez. Çünkü trende bir aileye rastladık ve onlarla yolculuk yaptık. Çok tatlı insanlardı. Teyze aynı bizim teyzeler gibi çantasından sürekli yiyecek bir şeyler (un kurabiyesine benzer bir şey, çerez, çapati…) çıkardı ve bize de ikram etti. Biz de hayır demedik, zaten karnımız çok acıkmıştı!
Trendeki aile
Sabah
kalktığımızda kahvaltı ediyorlardı, yine yiyeceklerini bizimle paylaştılar. Çok
ilginçtir ki: herkes kendi dilinde konuşmasına rağmen anlaşıyorduk! Bizim
oturduğumuz yerin yan tarafında da 2 tane Sadhu seyahat ediyordu. Teyze bir
tabağa yiyecek koyup onlara da uzattı her defasında. Sadhular, öldüklerinde cesetleri
yakılmayan ve doğrudan Ganj nehrine atılan ayrıcalıklı guruptandılar. Çünkü
Sadhuların saf ve masum olduklarına inanılıyormuş. Gerçi Sadhunun kolunda
altınımsı renkte bir saat vardı ama neyse…
Ayrıca dün akşam trene
yetişmek için yanımıza yiyecek almamıştık ve tren bir yerde durduğunda alırız
demiştik fakat büfe falan da bulamadık. Tren duraklardan birinde durduğu sırada
bir adam 1 poşet muzla aşağı indi ve muzları yemeye başladı. Arkadaşımla o
kadar açtık ki ikimizin de gözü adamın muzları yemesine takıldı. Herhalde o
kadar dikkatli baktık ki adam 2 tane muzu koparıp bize getirdi. Biz tabi çok
utandık başta ama sonra gülmeye başladık ve teşekkür edip muzları aldık.
Sonrasında ise vagondaki teyzenin ikramları ile karnımızı doyurmuş olduk.
Haridvara ulaşınca bir
hostel (100 Rupi=2$) bulup yerleştik. Haridvar küçük bir şehir. Çantaları
bıraktıktan sonra nehrin kenarına doğru yürüdük ve şehri gezdik.
1 gece kalıp, Yoga
merkezlerinin olduğu yer olan Rişhikeşe gitmek için ertesi gün ayrıldık. Yolda
Amerikalı bir gezgin ile karşılaştık, O da Rishikeşe gidiyormuş. Yolda ona
rastlamamız çok iyi oldu çünkü Rishikeşte kalmak yerine Laxman Jhula’da
kalmamızın daha mantıklı olacağını önerdi. Geceliği 150 Rupi (5 TL)’den kalacak
yer bile ayarladı bize.
Eşyalarımızı
bıraktıktan sonra yoga merkezleri olan aşramlara gittik. Derslerin ücretleri,
saatleri hakkında bilgi aldık. Sonunda hostele en yakın aşrama gitmeye karar verdik. Yogimiz Parveen çok iyi biriydi. İlk defa yoga yapacağım için sabırla ilgilendi. Laxman Jhula’da kaldığımız sürede sabah ve akşam olmak üzere 2 seans Yogaya gittik. Şanti Şanti Ommmm!!!
Yoga için Laxman jhulaya yolunuz düşerse Parveen’in feysbuk’undan kendisi ile iletişime geçip, hangi aşramda olduğunu öğrenip kendisini ziyaret edebilirsiniz.
17.07.2009
Bu sabah yine yogaya
gittik. Dün yapamadığım bir çok hareketi bugün yapabildim. Sonrasında German
bakery isimli güzel bir kafeye gittik. Kahvaltı edip planımızı değerlendirdik.
Burası tam turist mekânı! Avrupalı ve Amerikalı gezginlerin uğrak yeri Laxman jhula.
Bugün çok yağmur yağdı. Muson yağmurları geç kalmalarına rağmen artık başlamış
bulunuyor. Laxman Jhula adını burada bulunan köprüden alıyor.
Bir de Ram Jhula
isminde bir köprü var. İki köprü arasında Ganjın kenarından yürümek çok
keyifli. Gerçi şu turunculu insanların festivali bir türlü bitmedi. Her
gittiğimiz yerde karşılaşıyoruz yüzlercesi ile. Ram Jhula’ya varınca Amrita isminde
bir kafe bulduk ve biraz dinlendik. Ayrıca karşı tarafa botla geçtik, çok eğlenceli
idi.
18.07.2009
Gezmenin mi yoganın mı
etkisi bilemiyorum ama kendimi acayip dinlenmiş hissediyorum.Laxman Jhula’dan bir günlüğüne Mansouri’ye geçtik. Mansouri, Dehradur kentinin Himalayalara bakan tarafındaki bir tepeye kurulmuş. Tepeye çıktıkça bulutlar altında kalıyor. Havanın değişimine dakika dakika şahit olduk. Sis, bulut, yeşil, mavi hepsi bir arada…
19.07.2009
Şimdi Little Budist
cafe’de oturmuş manzaranın ve Laxman Jhula’nın tadını çıkarıyoruz. Köprünün
diğer tarafından yürüyerek şelalelere gittik bugün. Çok fazla yürümüşüz ve
dönüşte halimiz kalmadı. Biz de yoldan geçen bir polis arabasına bizi merkeze
bırakmalarını rica ettik. Arabanın arkasına atlayın dediler. Jeepin arkasına
bir geçtik bir de ne görelim: araba ağzına kadar dolu. Arkası açık jeepte bizle
beraber tam 17 kişi vardı. Nasıl bindiğimizi sormayın kol bacak dışarda sadece
tutunarak geldik. Akşama Haridvar’dan trenle Amritsar’a yani Sihk’lerin memleketine
geçeceğiz.
24.07.2009
Delhi’deyiz. Bir otel
bulduk ve yerleştik. Old delhi ve Jama mescidi gezdik. Delhi’de bir Türk çift
ile karşılaştık. Adam ticaret yapıyormuş, iş gezisi için gelmiş eşini de
yanında getirmiş. Delhi'de şehri gezdikten sonra Lotus Tapınağına gittik. 9 kapısı olan Lotus Temple, 9 dini simgeleyen bir tapınak.
Yalnız o kadar süredir
Hindistan’dayız hiç Türkiye’den birilerine rastlamamıştık. İlginç!
26.07.2009Dönüşümüz Mumbai üzerinden. Bu sebeple Delhi’den Mumbai’ye geçtik. Artık gezimiz sona eriyor.
Sonuç olarak dolu dolu
bir gezi yaptık ve istediğimiz çoğu yeri de gördük. Fakat Hindistan’a gelmek
isteyenler için bir takım önerilerim olacak:
*Sıtmaya karşı ilaç
içmesinler, halsizlik, bulantı, beyin fonksiyonlarında yavaşlamaya sebep oluyormuş
(Yolda rastladığımız Fransız gezginler içmişler ve bizi içmememiz konusunda
uyardılar). Muhtemelen bünyelerimiz hammaddesine alışık olmadığı için etki
ediyor. Bunun yerine doktora sorup yanlarına alacakları basit bir antibiyotik
yeterli olacaktır.
*İnce, uzun kollu
giysiler şart, şile bezi gibi. İnce tülbent şal gibi bir şey alınmalı uyurken
yüzü kapatmak için.
*Sinkov sinek kovucu
kremi, spreyi falan mutlaka bolca alınmalı! Sinek kovan bilezikler var ondan da
alınabilir, biraz kötü kokuyor ama sıtma olmaktan iyidir.*Muson yağmurları döneminde gidenler yağmurluk almalılar. Biz de Temmuz da gitmiştik. O zaman musonlar geç başladığı için musona denk gelmedik.
*Rehber olarak lonely
planet-india mutlaka alınmalı. Buna ek olarak Zafer Bozkaya (Zafer bey 40 kere
gitmiş İndia’ya) Hindistan rehberi alınmalı. Tren saatleri falan tablolar
şeklinde yazılı bu rehberde. Güncel bilgiler için son basım tarihli rehberler
alınmalı!
*Agra’daki Tac mahal cuma
günleri kapalı!!!! Biz Agra’yı Cuma gezmeyi planlıyorduk, ama Tac mahal
kapalıydı bu sebeple bütün plan 1 gün sarktı ona göre plan yapılmalı.
*Kırmızı popolu ve
suratlı maymunlar tehlikeli, yaklaşırken dikkat edilmeli.
*Gezide okunabilecek
kitaplar: Hikâyeler gezdiğiniz yerlerden olunca keyifli oluyor.Amartya Sen- Argumentitve Indian
Arundati Roy- Küçük Şeylerin Tanrısı
Manil Suri- Vişnunun Ölümü
Hanif Kureysi- Varoşların Budası
“Hayatın ipini gevşetmez, içimizdeki bilgeliğin yeşermesine izin vermezsek yaşamış sayılmayız.”(Varoşların Budası-Syf167)
Şanti Şanti Ommm...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder