7 Şubat 2013 Perşembe

HİNDİSTAN'DA 28 GÜN!

      Sene 2009 aylardan Temmuz: 28 Gün süren
Hindistan yolculuğu günlüğümden...

Mumbai, Udaipur, Jodhpur, Jaiselmer, Pushkar, 
Jaipur, Ajmer, Agra,Varanasi, Haridvar, 
Rishikesh, Amritsar, Chandigarh, Delhi




01.07.2009


Veee Hindistan’dayız…
Burayı anlatmak biraz zor, daha doğrusu hissettiklerimi kelimelere dökmek zor. 30.06.2009’da Sabiha Gökçen havaalanından bindiğimiz İstanbul-Sharjah uçağımız ile sağ salim Sharjah'a geldik. Burada 2 saat bekledikten sonra Sharjah-Mumbai uçağımıza bindik ve gece sabaha karşı 04:00 gibi Mumbai’deydik.
                                                         Meyve satan sokak satıcısı
Mumbai için ilk izlenimlerim şu şekilde: Kalabalık bir şehir. Malum muson yağmurlarından önce gittiğimiz için hava acayip sıcak ve nemli. %98 oranında nem olduğu söyleniyor. Pre-paid taksilere 380 rupi ödeyip Colaba bölgesine doğru yola koyulduk. Bu arada sabah 4 gibi indiğimiz için 7’ye kadar havaalanında güneşin doğmasını bekledik. O sırada bir güvenlik görevlisi geldi ve bizimle muhabbet etmeye başladı. Beni kuzey Hindistanlılara benzettiğini söyledi, halbuki Hintli dediklerimiz kara kaşlı kara gözlü olur diye biliyorduk.


Sonra Red Army Salvation hostelimize geldik. Gerçi gelene kadar yolda çok garip şeyler hissettim. Yolda ilk gördüklerim inanılmazdı. Çöplerin kenarlarında insanlar çoluk çocuk yatıyorlardı. Gerçi bunları okumuştum ve gidenlerden dinlemiştim, hazırlıklıydım yani ama gözle görmeden inanmıyor insan.
                                                  Şehrin içinde çamaşır yıkanılan yerler

Hostele eşyalarımızı bıraktıktan sonra kendimizi yollara vurduk. Lonely planet kutsal kitabımızda Mumbai için önerilen “walking turu” yaptık. Sonra öğlen pazar kurulu bir yer bulduk ve oralarda dolaştık.
                                                                      Jain Temple
Şimdi bomba geliyor: Askı davulum var. 10$ a askı davul aldım. Pazarda gezerken bulduk ve biraz pazarlık sonucu aldım. (Askı davulun başına neler geldiği de ayrı bir hikaye!) Ayrıca bir sahaf bulduk ve Amartya Sen ‘in Argumentative Indian ve Salman Rushdi’nin Satanic Versus kitaplarını satın aldık. Satanic Versus tüm İslam âlemine hakaret içerdiği öne sürülen ve TR de yasaklanmış bir kitap.
                                                                   House of Gandhi
 


TR’den çok uzaklarda oturmuş bunları yazıyorum. Buraya gezgin gibi gelmeyi kendimiz istedik ve geldik ve 1 aya yakın sürede buradayız. İnsanlar cesaret işi falan derken hadi canım ne var ki falan diyordum ama buraya gelince ne kadar farklı bir kültür olduğunu daha iyi anladım. Bizim gibi hijyen kokulu, temizlik hastası annelere sahip insanlar için çok farklı hakikaten. Neyse temizlik de göreceli bir kavram.
Yarın Udaipur’da olacağız, 18 saat sürecek yataklı bir otobüsten bilet aldık.


04.07.2009
Mumbai’den Udaipur’a geçtik ve sabah 8 gibi vardık. Otobüsten iner inmez “Goodmorning Turkish madame” diye karşılandık. Bunu söyleyen Usman’dı. Usmanı hatırlayınca yüzüme kocam bir gülümseme geliyor. Usman bizi karşılayan Ricksawcıydı (Motosiklet-taksi arası bir ulaşım aracı). Mumbai’de kaldığımız hostel olan Red Army Salvation hostel’de görevli Kisho vardı. Udaipur’a gideceğimizi söyleyince “benim bir arkadaşımın hosteli var arıyım onu orada kalın, sabah sizi karşılar” dedi. Biz de adresi falan yazmıştık karşılamasalar da gider buluruz demiştik ama Mewar Inn hostelinin sahibi Mahindra, Kisho ile konuştuktan sonra Usman’ı yollamış bizi alması için.
                                                     Yol kenarındaki Yaban domuzları
Mahindra acayip güler yüzlü, sakin yapılı, ermiş bir insan. Yerleştikten sonra Usman ile anlaştık ve bizi rikşa ile gezdirmeye çıkardı. Güzel bir tur yaptıktan sonra Usman bizi vejeteryan bryani (pilav+baharat+sebzeden oluşan bir yemek) yemeye götürdü.
Bu arada biz gezerken hostelin sahibi Mahindra, Jaiselmer için otobüs bileti ayarlamış ve kalacak yer için de tanıdıkları birinin adresini yazmış bizim için. Mahindra’nın mekanı olan Mewar Inn’de mutlu mesut kaldıktan sonra bizi güzelce uğurladılar.
Usmanın teli: 91-982 933 7087

mewarinn@hotmail.com
Mahindra'nın teli: 0294 241 1590


Şimdi Jodhpurdayız. Öğlen geldik. Çantalarımızı tren garının emanet kısmına bıraktıktan sonra Rickshava atlayıp saat kulesinin oraya geldik. Burada tezgah açan kadınlar bilezik takı falan satıyorlar. Aman ne renk cümbüşü ki sormayın. Burada kalmayacağız. Jodpur’u gezdikten sonra tren ile Jaiselmer’a geçeceğiz. Trene binmek için gara geri geldik ve sırt çantalarımızı emanet kısmından alırken bir fare ile göz göze geldim, bu kadar büyük ve yakından bir fare görmek inanılmaz bir andı. Sonra bekleme yerine geçtik. Jodhpur garın da yerlerde yatan insanlar, kertenkeleler, fareler ne ararsan vardı.
Sonunda tren geldi ve Ürdünlü olduğunu söyleyen bir güvenlik görevlisi bize yardımcı oldu ve peronumuzu bulduk.


Hindistan’daki trenlerde gezginleri genellikle aynı bölüme ya da aile yanına denk getiriyorlar. Bizim bölümde 2 Çinli 2 de Fransız vardı. Tam yerleşiyorduk ki Çinli çocuğun sesli tepkisi ile irkildim. “look look” diyordu ben anlamadım ne olduğunu dışarıyı gösteriyordu. Bir baktım ki rayların arasında kedi kadar fareler cirit atıyorlar. Ben emanet bölümüne bıraktığımız eşyalarımızı alırken bir farecik! ile göz göze geldiğim için şok olmadım, Çinli çocuk ilk defa görüyordu herhalde...
Gece bir ara bir kalktım ki yüzüm gözüm kıpkırmızı kremit rengi bir toza bürünmüş. Karşımda yatan kişiye baktım o da aynı şekilde. Önce bir panik oldum sonra camların açık olduğu, tepemde pervanenin olduğunu görünce dışardaki tüm toz içeri girmiş ve en üstte yatanların her yerine bulaşmıştı. Bir tane şal buldum çantamdan kafamı gözümü sarıp uyumaya devam ettim. Yapacak başka bir şey yoktu. Here is İndia!
8 Temmuz 2009


Sabah 6 civarı Jaiselmer’e vardık. Elinde “VELİZ” yazan bir kâğıt ile garın çıkışında bizi bir çocuk bekliyordu. Udaipur’daki Mahindra kardeşi Pashan’ı aramış ve bizim geleceğimizi söylemiş ve hostelde yer ayırtmış. Ne iyi insanlara denk geldik arkadaş bu Hindistan’da umarım gezinin sonuna kadar bu şekilde şansımız yaver gider. Pashan ve bizi karşılayan çocuk ile Himalayan Guest house’a ulaştık. Pashan da bir çene var sormayın gitsin. Biz çöl turu istediğimizi söyledik bize bir plan yaptı. Ayrıca Jaiselmer’den Pushkar’a gitmek için otobüs bileti ayarlayacağını da söyledi. Bundan iyisi Şam’da kayısı!
                                                                  Üç Maymun

Sonra saat 2 de bize hazır olmamızı bizi bir jipin alıp çöle götüreceğini söyledi. Biz de odaya çıkıp çöle gitmek için hazırlandık. Küçük çantalarımızı yanımıza aldık. Neticede 2 gün 2 gece çöldeydik!
Çöle götürmek için jip bizi aldığında ben zannediyordum ki: jiple gezeceğiz çölde sonra arada develere falan bineceğiz sonra tekrar jiple devam edeceğiz falan…Hiç öyle olmadı !


Jip bizi çöle bıraktı ve gitti.
Çölün girişi 




1 ağacın altında 3 deve ve 1 koyunla bizi bir çöl adamı bekliyordu. Jipteki çocuk çöl adamına 1 poşet sebze ve 3 bidon su bıraktı ve gitti. İşte o zaman çöl tecrübemizin gerçek bir macera olacağını anladım. Develere binip çöle dalmadan önce çöl adamı Raman bize yemek pişirdi. Sonra yemek kaplarını toprakla nasıl temizleneceğini gösterdi bize. Baharatlı bir yemekti ve açtığı baharat paketlerinin ucunu yaktığı ateşe değdirip yapıştırarak kapattı, doğada yaşam detayları bunlar...Sonra eşyalarımızı topladık ve develere yükledik artık çölün ortasına gitmeye hazırdık.
                                                           Raman yemek yaparken...

Neyse o sıcakta bindik deveye ve başladık gitmeye sonra bir çöl köyüne rastladık, orada develere su içirdik, mola verdik ve köyün çocuklarının fotolarını çektik.

Sonra gece konaklayacağımız yere geldik, yer derken kapalı bir yerden bahsetmiyorum baya çölün ortasıydı. Her taraf kum, gelirken uğradığımız köy ise uzağımızda. Develeri bağladık ve Raman ile birlikte eşyalarımızı indirdik. Biraz etrafı gezip, kumlarda yuvarlandıktan sonra güneş batarken Raman’ın yanına geldik ve yemek hazırladık. Yemekten sonra kaplarımızı kumla temizledik ve çölün sessizliğini dinlemeye başladık. Gerçekten o an muhteşemdi. Sadece rüzgârın sesi…
 


Hayatımda unutamayacağım anlardan biriydi. Gökyüzüne bakıyorsun her yer yıldız, etrafta kimsecikler yok. Tabi o gece nasıl uyuduk bilemiyorum, açık havada, yıldızlar gökyüzünde muhteşem ama yine de açık havada uyumak ve çölde olduğunu bilmek enteresan bir duygu..
Neyse bir şekilde sabah oldu ve kalktık: kahvaltı, bulaşıkları kumla yıkamak, toparlanmak derken yola koyulduk.4 saat güneşin altında biraz develerin tepesinde yol aldık.


Ama bu sefer güneşten ölecektik çünkü tek ağaç yoktu etrafta. Neyse ki uzakta sadece 2 ağacı olan bir çöl köyü gördük. Ağaçların altına kendimizi attık ve biraz dinlendik. Raman da bize yemek hazırlamış o sırada. Yedik ve toparlanıp bir süre daha yol gittikten sonra yola vardık. Gelirken jip bizi bu noktada bırakmıştı ve yine buradan alacaktı. Bir süre bekledikten sonra çöl maceramız da sona ermiş oldu. Çöl deneyimimiz hem güzel hem yorucu hem de ilginçti. Çölde yıldızların altında sadece rüzgarın sesi ile uyurken ne hissettiğimi gerçekten kelimelere dökemem ama herkesin yaşaması gereken bir deneyim! Sonra jiple hostele döndük ve eşyalarımızı toplayıp Pushkar’a giden otobüsümüzü bulmaya gittik.

                                                                   Pushkar old city



Gece 3 te Puskar’daydık. Jaiselmer’deki hostel bize kalacak yer ayarladı. Biz de gece otobüsten inip direk hostele gittik. Akşam gider gitmez uyuduk ve sabah kahvaltı yapıp sokağa attık kendimizi.
Pushkar küçük bir şehir. Göl kenarına kurulmuş yüzlerce tapınak var. Tam sokağa çıktık bir de ne görelim kocaman bir kalabalık üzerimize geliyor müzik eşliğinde. Ellerinde gül yaprakları olan kişiler her yere gül saçarak ilerliyor. Biz de kendimizi aralarına attık ve eğlenceye katıldık.







Acayip eğlendik, arkadaşımla birbirimizi bulmamız güçleşti ve dans ederek nehir kenarına kadar geldik. Bu arada arkadaşıma inek çarptı! kalabalıktan korkan bir inek koşmaya başlayınca kalabalığa daldı ve arkadaşıma çarptı ama bir problem yok! Başka bir şehirdeyken araba çarpar burada inek. Here is İndia!
Gölün kenarında yıkanan rengarenk giysiler içinde kadınlar vardı. Brahma, vişnu ve şiva için dua ettik. Genç bir çocuk bize de dua ettirdi tütsüledi bizi. Sonra da para istedi. Koluma da kırmızı bir dilek ipi bağladı.









Ertesi gün Ajmere gittik. Ajmer Müslümanların yaşadığı türbelerin olduğu bir şehir fakat çok kalabalıktı. Yakın olduğu için Ajmerde biraz gezindikten sonra hemen döndük Pushkara. Dönüşte Rikşaw ile döndük. Rikşawcı dönüş yolunun üzerinde bir bakkaldan bir paket bisküvi aldı biz de öğle yemeği için aldı zannettik. Fakat adam yolun karşısına geçti, bisküvileri maymunlara dağıttı ve önlerinde eğilip dua etti. Her canlının yaşama hakkına saygı duymamız gerektiğini bize bir kere daha hatırlatmış oldu.
13.07.2009


Puskar’dan sonra Jaipur’a geçtik. Jaipur “pink city (pembe şehir)” diye bilinen, taşları ile ünlü, kalabalık ve trafiğin yoğun olduğu bir şehir. Kaldığımız otel biraz lükstü ama kalacak çok fazla seçenek yoktu. Hindistan ortalamasına göre biraz fazla para ödedik. Jaipur’dan taşlı kolyeler falan aldık.  
                                                                      Hava Mahal






Jantar mantar isimli astronomik ölçümlerin yapıldığı yapıtların olduğu açık hava müzesine gittik. Jaipur’da çarşı pazar gezdikten sonra tren istasyonuna gittik ve Agra’ya gitmek için bilet aldık.
  
                                                                Jantar Mantar


 


Agra’ya giderken planımız şuydu: Agra’da Tac mahal dışında gezecek çok yer olmadığı için sabah varıp, sırt çantalarımızı tren istasyonundaki emanet bölümüne bırakıp “Tac Mahal”i ve Agra’yı gezip sonra akşamda Varanasi’ye giden trene binmekti. Fakat hesaba katmadığımız bir şey vardı. Agra’ya vardığımız gün Cuma idi ve Tac mahal kapalıydı!
Biz yine de Tac Mahal’in kapısına gidip şansımızı denemek istedik ve çantaları fareli emanet odasına bırakıp Tac Mahal’in yolunu tuttuk. Görevlilere yalvarıp yakardık ama durum değişmedi. Varanasiye gidiş tren biletimizi de almıştık. Tac Mahal’e giremeyeceğimizi anladıktan sonra önce tren istasyonuna gittik biletleri değiştirdik sonra da çantaları alıp kalacak yer aradık. Ertesi gün sabah 6’da Tac mahal’e gittik. Tac mahal’e giriş ücreti Hindistan’da ödediğimiz en yüksek paralardan biriydi: kişi başı 750 rupi yani 25 TL ödedik. Eee gezilecek yer Tac mahal olunca değer tabi...

                                             Hindistana gitme sebebi: Tac Mahal







Tac mahal ince ince işlemeleri sade ferah alanları ile güzel bir yapıt. Fakat güney İspanya'daki Endülüs yapılarından Elhamra sarayından daha çok etkilenmiştim. Tac mahali gezdikten sonra Agra ford’a yani Agra kalesine gittik. Burada zaman geçirdikten sonra eşyalarımızı hostelden alıp Varanasi trenimize binmek için istasyona gittik.

                                                                        Agra kalesi




Sabah 7-8 gibi varması gereken trenimiz 12:15 te vardı Varanasiye. Bir hostel bulup yerleştik. Bu şehre geldiğimde çok heyecanlıydım. Çünkü Varanasi’ye dair okuduğum her şey çok güzeldi. Ganj nehri, tekne turu, ölü yakılan ghatlar…


Gerçekten buraya dair anlatılanlar doğruymuş. Dün hostelde karşılaştığımız bir çocuk bize rehberlik etti ve ghatları gezdirdi. Ghat denilen yerler nehre doğru inen ölü yakılan, puja yapılan, çamaşır yıkanılan merdivenli yerler. Ghatlara vardığımızda bir ölü yakılıyordu ve töreni izleme şansı bulduk. Sonra ganj nehri kenarında takılarak akşamları yapılan puja törenini bekledik.




Bu arada Varanasi’de turuncu giymiş yüzlerce insanın Ganj’da nehirde yıkandığını gördük. Birilerine sorduk nedir ne değildir diye. 1 ay boyunca sürecek olan bir festival olduğunu ve insanların turuncu giyerek bulundukları yerlerden yürüyerek en yakın Ganj’ın geçtiği şehre gidip yıkanacağı bir festivalmiş. Benim kafamdaki Hindistan portresine uyan şehir kesinlikle Varanasi!
Sabah 4.30 da kalktık ve Ganj’a gittik ve sabah 5 gibi tekne turu yaptık, kendimizi Ganjın sularına attık. Manzara muhteşemdi! Ghatlarda yıkanan bir sürü insan vardı sabahın körü olmasına rağmen. Yeni günü kutlayan ve dua eden bir sürü insan. Turuncu giyenlerde sabah erkenden kalkıp Ganja yıkanmaya arınamaya gelmişler. Çok güzel bir tekne turuydu. Kendimi çok iyi hissettiğim anlardan biriydi.
                                                                            Sadhu
Bu arada bugün Hindistan’da 13. günümüz ve biz 13 gündür hiç et yemedik (ayrıca kahve içmedik)!
Burada vejetaryan bir yaşam sürmenin nasıl olduğunu anlamaya çalışıyoruz.


Gezimizin başından bugüne kadar gezdiğimiz şehirleri kısaca şöyle özetleyelim:
Mumbai, Udaipur, Jodhpur, Jaiselmer, Pushkar, Jaipur, Ajmer, Agra,Varanasi.
Gideceğimiz şehirler: Haridvar, Rishikesh, Amritsar, Delhi.

Dharamsalayı plandan çıkardık çünkü yetişmeyecek.


16.07.2009
Şimdi Rishikesh’deyiz. Varanasi’den Rishikeş’e en yakın şehir olan Haridvar’a trenle geçtik.



Tren bileti alırken görevliler sarı bir kağıt verdiler. Üzerinde gezginler için dikkat edilmesi gereken kurallar yazılıydı. Eşyalarınızı kimseye teslim etmeyin, kimse yiyecek içecek verirse almayın gibi…Tabi bizim pek dinlediğimiz söylenemez. Çünkü trende bir aileye rastladık ve onlarla yolculuk yaptık. Çok tatlı insanlardı. Teyze aynı bizim teyzeler gibi çantasından sürekli yiyecek bir şeyler (un kurabiyesine benzer bir şey, çerez, çapati…) çıkardı ve bize de ikram etti. Biz de hayır demedik, zaten karnımız çok acıkmıştı!
                                                                   Trendeki aile
Sabah kalktığımızda kahvaltı ediyorlardı, yine yiyeceklerini bizimle paylaştılar. Çok ilginçtir ki: herkes kendi dilinde konuşmasına rağmen anlaşıyorduk! Bizim oturduğumuz yerin yan tarafında da 2 tane Sadhu seyahat ediyordu. Teyze bir tabağa yiyecek koyup onlara da uzattı her defasında. Sadhular, öldüklerinde cesetleri yakılmayan ve doğrudan Ganj nehrine atılan ayrıcalıklı guruptandılar. Çünkü Sadhuların saf ve masum olduklarına inanılıyormuş. Gerçi Sadhunun kolunda altınımsı renkte bir saat vardı ama neyse…
Ayrıca dün akşam trene yetişmek için yanımıza yiyecek almamıştık ve tren bir yerde durduğunda alırız demiştik fakat büfe falan da bulamadık. Tren duraklardan birinde durduğu sırada bir adam 1 poşet muzla aşağı indi ve muzları yemeye başladı. Arkadaşımla o kadar açtık ki ikimizin de gözü adamın muzları yemesine takıldı. Herhalde o kadar dikkatli baktık ki adam 2 tane muzu koparıp bize getirdi. Biz tabi çok utandık başta ama sonra gülmeye başladık ve teşekkür edip muzları aldık. Sonrasında ise vagondaki teyzenin ikramları ile karnımızı doyurmuş olduk.

Haridvara ulaşınca bir hostel (100 Rupi=2$) bulup yerleştik. Haridvar küçük bir şehir. Çantaları bıraktıktan sonra nehrin kenarına doğru yürüdük ve şehri gezdik.




1 gece kalıp, Yoga merkezlerinin olduğu yer olan Rişhikeşe gitmek için ertesi gün ayrıldık. Yolda Amerikalı bir gezgin ile karşılaştık, O da Rishikeşe gidiyormuş. Yolda ona rastlamamız çok iyi oldu çünkü Rishikeşte kalmak yerine Laxman Jhula’da kalmamızın daha mantıklı olacağını önerdi. Geceliği 150 Rupi (5 TL)’den kalacak yer bile ayarladı bize.
Eşyalarımızı bıraktıktan sonra yoga merkezleri olan aşramlara gittik. Derslerin ücretleri, saatleri hakkında bilgi aldık.
Sonunda hostele en yakın aşrama gitmeye karar verdik. Yogimiz Parveen çok iyi biriydi. İlk defa yoga yapacağım için sabırla ilgilendi. Laxman Jhula’da kaldığımız sürede sabah ve akşam olmak üzere 2 seans Yogaya gittik. Şanti Şanti Ommmm!!!

Yoga için Laxman jhulaya yolunuz düşerse Parveen’in feysbuk’undan kendisi ile iletişime geçip, hangi aşramda olduğunu öğrenip kendisini ziyaret edebilirsiniz.

17.07.2009
Bu sabah yine yogaya gittik. Dün yapamadığım bir çok hareketi bugün yapabildim. Sonrasında German bakery isimli güzel bir kafeye gittik. Kahvaltı edip planımızı değerlendirdik. Burası tam turist mekânı! Avrupalı ve Amerikalı gezginlerin uğrak yeri Laxman jhula. Bugün çok yağmur yağdı. Muson yağmurları geç kalmalarına rağmen artık başlamış bulunuyor. Laxman Jhula adını burada bulunan köprüden alıyor.
Bir de Ram Jhula isminde bir köprü var. İki köprü arasında Ganjın kenarından yürümek çok keyifli. Gerçi şu turunculu insanların festivali bir türlü bitmedi. Her gittiğimiz yerde karşılaşıyoruz yüzlercesi ile. Ram Jhula’ya varınca Amrita isminde bir kafe bulduk ve biraz dinlendik. Ayrıca karşı tarafa botla geçtik, çok eğlenceli idi.

18.07.2009
Gezmenin mi yoganın mı etkisi bilemiyorum ama kendimi acayip dinlenmiş hissediyorum.
Laxman Jhula’dan bir günlüğüne Mansouri’ye geçtik. Mansouri, Dehradur kentinin Himalayalara bakan tarafındaki bir tepeye kurulmuş. Tepeye çıktıkça bulutlar altında kalıyor. Havanın değişimine dakika dakika şahit olduk. Sis, bulut, yeşil, mavi hepsi bir arada…



19.07.2009

Şimdi Little Budist cafe’de oturmuş manzaranın ve Laxman Jhula’nın tadını çıkarıyoruz. Köprünün diğer tarafından yürüyerek şelalelere gittik bugün. Çok fazla yürümüşüz ve dönüşte halimiz kalmadı. Biz de yoldan geçen bir polis arabasına bizi merkeze bırakmalarını rica ettik. Arabanın arkasına atlayın dediler. Jeepin arkasına bir geçtik bir de ne görelim: araba ağzına kadar dolu. Arkası açık jeepte bizle beraber tam 17 kişi vardı. Nasıl bindiğimizi sormayın kol bacak dışarda sadece tutunarak geldik. Akşama Haridvar’dan trenle Amritsar’a yani Sihk’lerin memleketine geçeceğiz.

 22.07.2009
Rishikeşten Haridvara geçtik ve trenimizin gelmesini bekledik. Tren istasyonu tam bir felaketti. Bu kadar kalabalık hiç görmemiştim. Trenin üzerinden ve kapılarından sarkarak giden insanları görünce şok olduk. Neyse sabaha Amritsar’a vardık ve kalacak yer bulduk. Eşyaları bıraktıktan sonra Altın tapınağa gittik. Bu tapınak her dine mensup insanlar tarafından ziyaret edilen bir yer. Sihk’ler Hindistan’da teknolojiyi ellerinde tutan, kast sistemini reddeden ve kendi inançlarını kapalı olarak yaşayan bir topluluk. Ayrıca erkekler tüylerini kesmiyorlar, uzatıyorlar. Çoğunun sakalı çok uzun ve saçlarını turban adı verilen kavuk gibi bir şeyle topluyorlar. Altın tapınakta helva ve su dağıtıyorlardı. Birkaç kişi, tabla ve klavyeye benzer müzik aletleri ile bir şeyler çalıyorlardı, biz de helva ve suyumuzu alıp oturduk dinledik.




Akşam’da Pakistan-Hindistan arası sınır kapatma törenine gittik. Acayip eğlenceli bir tören. Askerler karşılıklı sert hareketlerle kendi sınırlarındaki kapıları çaatt diye kapatıyorlar. Halktan insanlar da her akşam bu tören öncesi oynayıp eğlenip kapının kapanmasını bekliyorlar.












Haridvarda iken günü birlik Pancap eyaletinin başkenti olan Chandigarh’a da uğradık. Göl kenarına ve Rock Garden’a gittik. Rock garden, taşlardan ve geri dönüşebilir malzemelerinden yapılmış bir park: kırık bilezikler, tabaklar, bardaklar, fayanslar…Çok güzel bir parktı.







24.07.2009
Delhi’deyiz. Bir otel bulduk ve yerleştik. Old delhi ve Jama mescidi gezdik. Delhi’de bir Türk çift ile karşılaştık. Adam ticaret yapıyormuş, iş gezisi için gelmiş eşini de yanında getirmiş. Delhi'de şehri gezdikten sonra Lotus Tapınağına gittik. 9 kapısı olan Lotus Temple, 9 dini simgeleyen bir tapınak.





Yalnız o kadar süredir Hindistan’dayız hiç Türkiye’den birilerine rastlamamıştık. İlginç!
26.07.2009

Dönüşümüz Mumbai üzerinden. Bu sebeple Delhi’den Mumbai’ye geçtik. Artık gezimiz sona eriyor.

Sonuç olarak dolu dolu bir gezi yaptık ve istediğimiz çoğu yeri de gördük. Fakat Hindistan’a gelmek isteyenler için bir takım önerilerim olacak:
*Sıtmaya karşı ilaç içmesinler, halsizlik, bulantı, beyin fonksiyonlarında yavaşlamaya sebep oluyormuş (Yolda rastladığımız Fransız gezginler içmişler ve bizi içmememiz konusunda uyardılar). Muhtemelen bünyelerimiz hammaddesine alışık olmadığı için etki ediyor. Bunun yerine doktora sorup yanlarına alacakları basit bir antibiyotik yeterli olacaktır.

*İnce, uzun kollu giysiler şart, şile bezi gibi. İnce tülbent şal gibi bir şey alınmalı uyurken yüzü kapatmak için.
*Sinkov sinek kovucu kremi, spreyi falan mutlaka bolca alınmalı! Sinek kovan bilezikler var ondan da alınabilir, biraz kötü kokuyor ama sıtma olmaktan iyidir.
*Muson yağmurları döneminde gidenler yağmurluk almalılar. Biz de Temmuz da gitmiştik. O zaman musonlar geç başladığı için musona denk gelmedik.

*Rehber olarak lonely planet-india mutlaka alınmalı. Buna ek olarak Zafer Bozkaya (Zafer bey 40 kere gitmiş İndia’ya) Hindistan rehberi alınmalı. Tren saatleri falan tablolar şeklinde yazılı bu rehberde. Güncel bilgiler için son basım tarihli rehberler alınmalı!
*Agra’daki Tac mahal cuma günleri kapalı!!!! Biz Agra’yı Cuma gezmeyi planlıyorduk, ama Tac mahal kapalıydı bu sebeple bütün plan 1 gün sarktı ona göre plan yapılmalı.

*Kırmızı popolu ve suratlı maymunlar tehlikeli, yaklaşırken dikkat edilmeli.
*Gezide okunabilecek kitaplar: Hikâyeler gezdiğiniz yerlerden olunca keyifli oluyor.

Amartya Sen- Argumentitve Indian
Arundati Roy- Küçük Şeylerin Tanrısı
Manil Suri- Vişnunun Ölümü
Hanif Kureysi-  Varoşların Budası


Hayatın ipini gevşetmez, içimizdeki bilgeliğin yeşermesine izin vermezsek yaşamış sayılmayız.”(Varoşların Budası-Syf167)

                                                                  Şanti Şanti Ommm...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder