11 Şubat 2013 Pazartesi

Ne Hastayım Ne Yastayım; 13 Gün Boyunca FAS'tayım!

Avrupa kıt'ası dışında ayak bastığım ilk Afrika ülkesi olan FAS’ın benim için yeri ayrıdır. 2008 yılında İspanya’da yaşarken TR’ye dönmeden önce FAS’ı da görmek istedik ve yaklaşık 13 gün sürecek bir plan hazırlayıp FAS’ı gezdik. Madrid’den Casablanca’ya uçarak kuzey Afrika’ya ayak bastık ve önce FAS’ın  kuzeyine sonra ise güneyine doğru inerek Casablanca-Fez-Meknes-Rabat-Marekeş şehirlerine uğrayarak güzel bir gezi yaptık. İşteee yol boyunca aldığım notlar ve çektiğim fotoğraflardan derleyerek oluşturduğum gezi yazım:



Temmuz 2008:
Fas’a geldiğimiz için çok heyecanlıyım. Klasik Avrupa şehirlerinin dışında olması ve sanki batıda ama doğulu bir ülke olması FAS’ın cazibesini artırıyor. FAS, İspanya’ya yakın olduğu için başta İspanyol olmak üzere Avrupalı gezginlerin uğrak yeri. FAS, eski Fransız sömürgesi. Dil olarak hem Fransızca hem de Arapça konuşuluyor. Müslüman bir ülke ve Türkiye’den vize istemiyorlar.


Casablanca'ya geldiğimizde havaalanından merkeze ulaşmak için taksi tuttuk ve pazarlık yapıp      (30 Dr istedi, 20 Dr’e anlaştık) bindik.

Fas’ta ilk olarak Casablanca (Kelime anlamı “Beyaz ev”)’yı gezdik. Casablanca benim için bir hayal kırıklığı idi. Fas’ın önemli bir liman kenti ve filmlere konu olması sebebi ile beklentim biraz yüksekti.

II. Hasan Cami, Birleşmiş Milletler Meydanı, V. Muhammed Meydanı, Sacre Cour Katedrali’ni gezdik. II.Hasan cami görülmesi gereken en önemli yerlerden biri. Fransız bir mimar tarafından yapılmış, çok büyük bir camiydi. Eski şehirde yer alan çarşıyı da gezdik. Böylece Casablanca bitmiş oldu.
                                                                      II. Hasan Cami





Casablanca’dan Fez şehrine trenle geçtik. Kişi başı 103 Dr ödedik biletlere. Tren istasyonuna geldiğimizde kapıda bir sürü taksici vardı ve çıkar çıkmaz üzerimize yığıldılar, biz de bir tanesine atlayıp ucuz bir hostel aradığımızı söyledik. Taksici bizi düzgün bir hostele götürdü. Tabi buradaki hostel kavramı Avrupa’daki gibi değil. 2-3 yıldızlı otel gibiler. Eşyaları bıraktık ve Fez’i keşfetmek için kendimizi dışarı attık.


Fez; eski ve yeni şehir olmak üzere iki bölüme ayrılıyor. Eski Fez en iyi korunmuş ortaçağ İslam şehirlerinden biri olarak geçiyor. Burada bizim kapalı çarşı gibi dükkânlardan oluşan hanlar (funduk), medreseler, camiler bulunmaktadır.



Eski Fez’in girişine geldiğimizde bir tane çocuk yanımıza geldi ve bizi gezdirebileceğini söyledi. Biz de takıldık peşine ve eski Fez’i tüm detayıyla gezdik küçük rehberimiz Amin ile. Amin boş zamanlarında rehberlik yapıyormuş. Çocuk neredeyse 7-8 dil konuşabiliyordu. Amin bizi Eski Fez’in içinde aktarlar ve kına çarşısı olarak bilinen çarşılara götürdü hatta deri yıkanılan yerleri de çarşıdaki dükkanlardan birinin tepesine çıkarıp gösterdi.





Ayrıca dericiler ve iplikçiler çarşısı, Ebu İnan Medresesi, Karaviyin Camisi ve Babul Celud kapısını da gezdik. Gezimiz bittiğinde rehberimiz Amin’e bir miktar harçlık verdik ve teşekkür ederek ayrıldık. Dinlenmek için de bir çay bahçesine oturduk ve nane çayı içtik. Fez’de nane çayı keyfi mutlaka yapılmalı!


Babul Celud kapısı

Karaviyin Camisi




  
Akşama doğru ise hostelimizin olduğu Yeni Fez taraflarına geçtik ve Yeni Fez’de ise II.Hasan caddesi, V. Muhammed caddelerinde gece turu yaptık. Sokaklar çok hareketli, çoluk çocuk Fezliler hep sokakta idi.


Hava çok sıcak olduğu için biz de bir dondurmacı bulduk ve oturduk. Dondurmacı, Muhsin isminde bir genç idi. Muhsin de çoğu Faslı gibi 3’ten fazla yabancı dil konuşabilen ve üniversitede Tarih bölümünden mezun olmuş biriydi. Muhsin, lisans eğitimini Fas’ta bitirdikten sonra Fransa’da bir üniversiteye yüksek lisans eğitimi için başvurmuş ve burslu olarak kabul almış. Fakat Fransa vizesi başvuru esnasında kendisinden bankada yüklü bir miktar para göstermeleri talep edilmiş. Muhsin banka hesabında bu parayı gösteremeyince vize başvurusu kabul olmamış ve şu anda amcasının dondurmacı dükkânını işletiyor. Avrupa’ya gitmek için başka yollar arıyor. İşte Muhsin’in hikâyesi böyle…


Fez’den sonra Meknes’e geçtik. Meknes çok güzel bir şehir. Meknes de diğer Fas şehirleri gibi Eski ve Yeni Kent olarak ikiye ayrılıyor. Bab mansur, Lala Auda Meydanı (Akşamüstü nane çayı içilecek güzel bir meydan) ve Mevlay İsmail türbesini gezdik.

                                                                  Lala Auda Meydanı









Bab mansur
                                             
                                              Mevlay İsmail türbesine giderken

Fas'ta dikkatimizi çeken bir şey de çay-kahve içilen yerlerde dışarıda oturulan sandalyelerin yola doğru dizilmesiydi. Böylece herkes yanyana oturarak yoldan geçenleri izliyordu. Ünlü kahve markaları bence bu konsepti buradan çaldılar :)




Eski kentte ise; Büyük cami, Ebu inan medresesi ve Büyük Cami yakınındaki Kayseriye’l Dlala çarşısını ziyaret ettik.

                                                              Ebu inan medresesi




Eski şehrin olduğu sokaklarda gezerken bir halıcı dükkanına rastladık. Dükkan sahibi "welcome" falan derken kendimizi dükkanın içinde bulduk. Adam tam bir tüccar. Gezilerim sırasında çok şey satın almamayı tercih ederim-geziyi tüketim çılgınlığına dönüştürmemek için. Fakat çıkarken elimde bir kilimle çıktım. Adam naptı etti sattı bana kilimi :) ama çok beğendim napıyım :)



                                                             
                                                             Satın aldığım kilim


Gece lunaparkın olduğu bölgeyi de gezdikten sonra otelimize döndük. Ertesi gün ise Rabat’a geçtik. Rabat’ta kaldığımız hostel çok enteresan bir yerdi. Plastik çiçeklerle süslenmiş, koridoru rengârenk lambalarla renklendirilmiş garip! bir yerdi.


Fas’ın başkenti Rabat’tayız. Her şehirde olduğu gibi burada da bir Muhammed Caddesi var ve bu cadde yeni kentin tam ortasından geçiyor. İki tarafı bankalar ve dükkânlarla dolu kalabalık bir cadde. Buradan Hasan Kulesi ve V. Muhammedin Anıt Mezarına doğru yürüdük ve bol bol fotoğraf çektik. Daha sonra sahile indik, plajda Rabatlılar denizin tadını çıkarıyorlardı.

                                                                 Hasan Kulesi

                                                         V. Muhammedin Anıt Mezarı












Eski kentte ise Büyük cami ve kapalı çarşı (Suk es-Sabat)’yı gezdik.


Biz gezemedik fakat vakti olanlara Rabat Arkeoloji müzesini gezmelerini öneriyorum.

Rabattan sonra yolumuzu Marakeşe çevirdik. Marakeş, çölün kıyısında özgünlüğünü bozulmamış, gündüzü ayrı gecesi ayrı güzel olan Fas’ın üçüncü büyük şehridir. Benim için Fas eşittir Marakeş'tir!
Camiü’l Fena Meydanı (Anlamı; Fanilerin toplanma yeri) Marakeş’in merkezi sayılabilir. Gündüz portakal suyu satıcıları ile renklenirken, gece kurulan yemek tezgâhları, yılan oynatıcıları, müzik yapanları, hikâye anlatıcıları ile muhteşem bir meydan haline geliyor.

                                                                Camiü’l Fena Meydanı






İlk çıktığımız gece iguanaya mavi çamaşır ipi bağlamış bir hikâye anlatıcısını oturup dinlemiştim. Hani bazen dilini bilmediğin bir şarkıyı dinlersin ama anlarsın ya o hikâye anlatıcısının anlattığı hikayeyide anlamştım sanki… İşte benim kafamdaki ortaçağ şehri Marakeş idi.




Ertesi gün erkenden kalkıp Fas Müzesi ve Mnebbi Sarayı Kalıntılarını gezdik.




                                                          Fas'tan enteresan kareler....

Kutubiye minaresi; 12. Yüzyılda yapılmış 3 minareden en iyi korunmuş olanıymış. (Diğerleri Sevilla’daki Giralda ve Rabat’taki yarım kalmış Hasan minaresi)





Ayrıca eski şehri dolaşırken Medrese Bin Yusuf, El mansur cami ve Sadi Türbelerini de gezdik.

                                                             Medrese Bin Yusuf







Sadi Türbeleri  

Kapalı sokak pazarları, dericiler, demirciler, terlikçiler, keresteciler, boyacılar çarşısı Marakeş'in güzelliğine güzellik katıyor. Çarşılar arasında dolaşmaya başlayınca kendimizi kaybettik  ve muhtemelen bütün çarşıları gezip öyle çıktık.


Marakeş, bir çöl şehri olmasına rağmen birçok açık bahçeler var. Agdal bahçeleri bunlardan en çok ziyaret edilenidir. Buraya uğrayarak da Marakeş’in farklı bir yönü görülebilir.
Notlar:


*Fasta bize en çok sorulan 3 soru şu idi (Karşılaşırsanız şaşırmayın diye!):
1) Where are you from? (Nerelisin?). Bizim cevabımız Türkiye olunca ikinci soru gecikmiyordu.
2) Are you Muslim? (Din kardeşiyiz modunda; Yes diye cevap veriyorduk) Yes cevabını aldıktan sonra ise kaçınılmaz üçüncü soru
3) Are you married? (Evli misin?) (Yes desen ayrı, no desen ayrı dert!)

*Camileri sadece müslümanlar gezebiliyor. Hatta müslüman olduğunuzu söylemenize rağmen inanmayıp dua okumanızı yada kelime-i şehadet getirmenizi isteyebilirler.

*Müslüman ülke olduğu için çok açık giysilerle gidilmemesinde fayda var. Marakeş dışında diğer şehirlerde kolu bacağı uzun giysileri tercih ettik. Marakeş daha turistik bir yer olduğu için şort, askılı tişört giyenler mevcut.

*Air arabia Marakeş uçuşlarında sık sık indirim yapıyor. 199€ civarında. İstanbul'dan direk uçarak bir haftalık bir gezi ile FAS'ı keşfedebilir ve bu egzotik kuzey Afrika ülkesini gezdiğiniz ülkeler hanesine ekleyebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder